Dünya nüfusu her an artıyor. Bu artış yeni kaynakların yaratılma ve oluşma hızından çok daha fazla bir
oranda oluyor. Heryerde, herşeyde yoğunlaşma ve kalabalıklaşma söz konusu. Binalar, araçlar, aletler,
sokaklar, çalışma alanları artıyor. İnsanlar, hastalıklar, hastalar, suçlar, ölümler, kazalar, cezaevleri,
bebekler artıyor. Bilgimiz, konuştuklarımız, alışkanlıklarımız, düşündüklerimiz, zevklerimiz,
tutkularımız, belki de tüm duygularımız, düşünebileceğimiz her türlü özelliğimiz artıyor. Gittikçe daha
karmaşık ve anlaşılmaz hale geliyoruz. Daha sade, daha yalın ve basit bir yaşama ulaşmamız ve onu
keyifle yaşamamız gerekirken, karmakarışık hayatımız pek çoğumuzu mutsuzluğa itiyor.
İnsanlar ne denli bencil, dikkatsiz ve karmakarışık olurlarsa olsunlar, içinde yaşadıkları dünyanın
dengesini ne şekilde bozarlarsa bozsunlar, tabiat kendi dengesini mutlaka koruyor ve koruyacak. Bu
olağanüstü denge sürecinde, diğer tüm canlılarla birlikte insanoğlu da bazen çaresizliğini, bazen
pişmanlığını ve bazen se zannettiği kadar güçlü olmadığını yaşayacak. İnsanın yapmak istemediğini,
yapamadığını tabiat herşeyi ve hatta insanları da korumak için gerçekleştirecek. Tabi ki tabiatın
dengelemesi yalnızca sayılabilen, ölçülebilen değerleri etkileyecek. Ancak, insanların beyinlerindeki,
yüreklerindeki o ölçülemeyen değerlerin ya da kalabalıklığın değişmesi yalnızca insanın kendisini
anlaması ve çözümlemesi ile oluşabilecek.
Hemen hemen düşünebileceğimiz herşey değişime uğrarken, pek çoğu kalabalıklaşırken, insanlar bu
kalabalıklaşma içinde düşünülenin aksine yapayalnız kalırlarken, gelecekleri ile ilgili kararlar alıyorlar,
yatırımlar yapıyorlar.
Bugün düşünebileceğimiz her çeşit toprak parçası geleceğimizi bir ölçüde güvence altına alabilecek
değerlerin başında geliyor. Dünya 21. asrın ikinci yarısından sonra ulaşılacağı beklenilen düzen ve
barış ortamına, huzurlu yaşama kavuşuncaya kadar, özellikle hergün sokakta rastladığımız, normal
kalıplar içinde düşünen ve yaşayan insanların geleceklerini toprağa sahip olmak güvence altına
alacaktır.
Başka yüzlerce çeşit muhtemel yatırımın detayına girmeden özetlemek ve vurgulamak istiyorum.
Hemen herkes, nerede yaşarsa yaşasın , imkanları ve geleceğe yönelik beklentileri çerçevesinde, çok
farklı büyüklüklerde ve değerlerde arazi, toprak satın alabilir ve almalıdır. Sahip olunan her türlü
arazinin riski düşük, rantı ise yüksek olacaktır.Toprak yok olmaz, eskimez, değerini kaybetmez ve
birgün mutlaka yatırımınızın karşılığını verir. Rantı ile verir, ürünü ile verir, üzerine yapılabilecek her
türlü yapı ile verir. Bütün bunlardan daha önemlisi insanların irili ufaklı ancak kendilerine yetecek
kadar toprak parçasına sahip olmalarının getireceği mutluluk ve güvence hissi özlemini çektiğimiz
toplum huzur ve barışının belki de daha önce oluşmasına imkan verecektir.
Nasıl ki, ülkeler sahip oldukları toprakları pek çok başka değerin üzerinde düşünüyorlarsa, ailelerin ve
bireylerin de benzer ve daha güçlü duygularla toprağa sahip olma istekleri göz ardı edilmemelidir.
Geleceğimizi kurmak ve çocuklarımıza güvenilir bir yatırım yapabilmek istiyorsak, nerede olursak
olalım, hangi büyük şehirde veya küçük yerleşim bölgesinde yaşarsak yaşayalım, arazi satın alalım.
İmkanlarımız ölçüsünde bir yer edinelim.
Yaşam için gerekli olan su, hava ve ışığa sahip olmamıza gerek yok. Çünkü, onlar her zaman doğal
kullanımımıza hazır durumdalar. Ancak toprağa sahip olabilme şansımızı mutlaka çok iyi
kullanabilmemiz lazım.
Tabiatın bile tekrar yerine koyamadığı, arttıramadığı önemli bir değer toprak.